Kıpti Sanatı
“Çokkültürlü bir
Sanatsal Üretim Çağı“
„Kıpti sanatı“
kavramı etrafında dönen terminoloji tartışmaları Kıptoloji biliminin uzun
yıllardır gündeminde kalan önemli konulardan birisi. Bilim dalının saygın
isimlerinden Zaloscer konuyu ele aldığı kitap ve makalelerinde „kıpti“
kelimesinin doğrudan Mısırlı anlamına geldiğini ve bu tanımlamaya başka
açıklamalar getirmenin yersiz olduğunu açıkça belirtir[1]
Ancak kıpti kelimesi teolojik olarak ele alındığında monofizit bir kristoloji,
dilbilimsel olarak ele alındığında ise antik Mısır dilinin geçirdiği son aşamayı
ifade eden bir anlam kazanmaktadır. Günümüzdeyse kıpti denilince Mısır
toplumunun yaklaşık %10luk bir kesimini oluşturan Mısırlı Ortodoks hristiyanlar
akla gelmektedir. Kıpti sanatı denildiğinde buna bağlı olarak özellikle geç
antik çağdan itibaren, halkın hristiyanlaşmasını takip eden dönemde Mısır
coğrafyasında yaşayan Hristiyan konuları işleyen bir sanat düşünülmektedir. Nitekim
2. yüzyıldan itibaren bu coğrafyadan günümüze ulaşan kalıntılar incelendiğinde,
bu buluntuların kıpti sanatı denince akıllara gelen hristiyan sanatını karşılamaktan
ziyade, bunu aşan sınırları olduğu görülebilmektedir. Sanat tarihsel bir
yaklaşımla bu kavram sadece geç roma dönemini değil, erken Bizans ve hatta
İslam’ın yükselişi sonrası Mısır’da varlığını sürdüren bir sanat ve kültür
dilini ifade etmektedir. Buna bağlı olarak dönem içerisinde ortaya konulan,
özellikle Yunan tanrılarının tasvir edildiği herhangi bir pagan sanat eseri de
kıpti sanatı kavramı içerisinde ele alınabilmektedir.
Klaus Wessel’in
başında geldiği bir grup biliminsanı, Yunan-pagan kültürü ile kıpti-hristiyan
kültürü arasında tanınabilir farklar olduğunu iddia etmektedir. Bu farklar
sadece sanat tarihsel terminoloji ile sınırlı değil, kültürel, etnik,
ikonografik ve stil olarak da kendilerini göstermektedirler. Klaus Wessel’in “coptic
art” adlı eserini temel alarak yazdığı makalesinde Farag, Klaus Wessel’in
yaklaşımlarının önyargılı olduğunu öne sürer.[2]
Ona göre Wessel, Roma ve Yunan kültürünü temel alan, her türlü sanatsal üründe
Yunan kökenleri gören kökleşmiş bir inanca bağlıdır. Bu inancı takip eden
çoğu biliminsanı (Török, Zaloziecky) kıpti sanatını, antik dünya değerlerinin
bozguna uğratıldığı kaba bir sanat üretimi olarak ele almaktadırlar. Bağlı
oldukları roma merkezci inanış, bu biliminsanlarının kıpti sanatına özgün birçok
özelliği görmezden gelmelerine sebep olmaktadır. Farag, kıpti sanatının, antik dünya sanatının özünü yok etmesi ve onu kötüleştirmesi
düşüncesine tamamen karşı çıkarken, kıpti sanatının bunun aksine bir dönüşüm
süreci olduğunu ileri sürer. Kıpti sanatının en az hristiyan unsurlardan olduğu
kadar pagan dünyadan da beslendiğini tespit eden ilk bilimadamı ise Strzygowski’dir.
Bir diğer araştırmacı Maria Cramer de konuya farklı bir yorum getirerek bu
sanatı karışık bir tarz „Mischstil“ olarak değerlendirir.
Uzun yıllardır 4.
yüzyıldan günümüze ulaşan bütün sanat eserlerinin kıpti ve dolayısıyla
İskenderiye, yani anti Helenist bir ideoloji yansıttığı inancı Kıptolojide
kabul gören varsayımlardan biriydi. Ancak bugün ulaşılan bilgi seviyesi ve ele
geçen materyal ürünler gösteriyor ki, bu tip yorumlamalar buluntuları ele
almaktan daha ziyade konsil sonuçları ve Hristiyanlığın Doğu Roma İmparatorluğu
resmi dini haline gelmesi gibi tarihsel olayları temel almaktaydı. Dolayısıyla sanat
tarihsel bir sınıflandırma yaparken sadece tarihsel verilere dayanarak bu çeşit
hükümlere varmak doğru değildi. Geç antik çağ Mısır’ından herhangi bir
buluntuyu ele geçiren birisi, bu dönem halkının ve dolayısıyla kültürünün de yekpare
bir biçimde Hristiyanlardan oluşmadığını kolaylıkla anlayabilir. Tarihsel
metodlarla yapılan sınıflandırmalar Kıpti sanatını 451 yılında monofizit Kıpti
kilisesinin bağımsızlığını kazanması ve İslam’ın yükselişi arasında
konumlandırılmaya çalışmıştır (Ebers). Bunun dışında, tarihsel yorumlamalarla
yola çıkılarak Kıpti sanatının firavun dönemi sanatının yeniden canlanması (Badawy)
yahut Bizans saray sanatının bölgesel bir ifade biçimi (Riegl und Wulff) olduğu
yönünde çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. Zaloscer’e göre bütün bu bilim
insanlarının unuttuğu gerçek Mısır’ın hiçbir zaman bütünüyle Helen etkisi
altına girmediği ve Mısır halkının çokkültürlü ve çokdinli bir halk olduğu
gerçeğidir.[3]
Mısıra sonradan
yerleşen Yunanlıların burada izledikleri politika yerli Mısırlıların nefretini
kazanmalarına sebep olmuştu. Elbette ki başkent İskenderiye’de Yunan değerler
hakimdi, ancak Volbach’ın da ifade ettiği gibi İskenderiye’den uzaklaşıp
ülkenin içlerine doğru seyahat eden herhangi birisi, Mısırlıların
İskenderiye’de hakim olan kozmopolit başkent sanatını ve Yunanlıları esasen
nasıl reddettiklerini görebilir. Kozmopolitik şehir sanatına yönelik bu red,
kendisini bölgesel ve hatta geleneksel metodlarla uygulanan sanatta
göstermekteydi. Geç antik çağ Mısır’ı homojen bir ülke olmaktan çok uzak,
çeşitli kültür ve inançlara, dolayısıyla da çeşitli sanatsal üretimlere sahne
olan bir yerdi.
Geç antik çağ Mısır’ı ile meşgul olan
biliminsanlarının kafasını karıştıran önemli konulardan birisi, sanat
eserlerinde bulunan pagan içerik ve elementlerdi. Dionysos, Leda ve kuğu, Venüs
ve deniz kabuğu tasvirleri, hristiyan inancıyla ortak paydaya sahip olmayan değerleri temsil eden imgelerdi. Bu duruma yönelik yapılan yorumlarda
Mısırlıların Hristiyanlığı kabul ettikten sonra da hala eski dini değerlerden
kopamadıkları öne sürülmüştür. Yani bu halk en azından beşinci
yüzyıla kadar tümüyle hristiyanlaşmış değildir. Auth ve Morey tarafından
savunulan bir başka iddia, Kıpti sanatının hristiyanlıktan beslendiği ölçüde
batıl inançlardan da beslendiği düşüncesine yer verir. Bu durum da kendisini
ikonografide gösterir hale gelmiştir. Auth buna örnek olarak Mısırlılar için
hayati bir öneme sahip olan nil ve buna bağlı olan nil tanrısı kültünü örnek verir. Din
değiştirildikten sonra dahi nil nehrine bağlı olarak gelişen bir çok inanç
basitçe terk edilememişti. İkonografik olarak nil tanrısı artık farklı görünse
de, ona bağlı olan kadim bölgesel inanç hristiyanlıkla bir alakası olmamasına
rağmen varlığını sürdürmeye devam etmişti.
Bu tip
yorumlamalar yapılırken gözden kaçırılmaması gereken bir diğer nokta Firavun
dönemi ve Kıpti dönemi arasında oldukça etkili olan bir Helen unsuru olduğudur.
Helen etkisinin Kıpti sanatının doğasını değiştirdiğini söylemek mümkün mü?
İkonografik olarak bakıldığında Mısırlıların Helenlerden bir çok şeyi alıp,
kültürlerine uygun hale getirdiklerini söylemek mümkün. Stryzgowski de
Mısır’daki Helen sanatının varlığını kabul etmişti. Ancak bu dönemde ele geçen
buluntular sadece yunan mitolojisi ile ilişkili tasvirlerin de ötesinden,
hristiyan içerikli tasvirlere de yer vermekte. Geç antik dönemde işte bu iki
farklı sanat biçimi, aynı anda varlığını sürdürmüştür, ki bu durum sonradan ele
geçen buluntuların tam olarak hangi yıla ait olduğunu belirlemekte büyük bir
sorun teşkil etmektedir. Bu problemi ele aldığı makalesinde Zaloscer sanat
tarihsel değerlendirmeler yapılırken neden bütün dikkatin sadece tarihleme
konusuna odaklandığı sorusunu yöneltir. Aynı anda varlığını sürdüren iki farklı
sanat formu, onun düşüncesine göre ahenksiz, tutarsız (Uneinheitlichkeit) bir
fenomendir. Buna bağlı olarak ortaya çıkan tarihleme zorluğu ile birlikte bu
tutarsızlık, Kıpti sanatını, Kıpti sanatı yapan ana özellik değil midir? Du
Bourguet de Kıpti sanatında varolan bu ahenksizliğin, sanatın karakterini
oluşturduğu konusunda hemfikirdi.[4] Tutarsız,
zira geç antik dönem Mısır’ı büyük bir politik güçten uzak ve çok çeşitli
dinlere ev sahipliği yapan bir coğrafyaydı. Tarihlemesi zor, zira ortaya
konulan sanat en eski sanatsal formlardan, eski Mısır sanatından esinlenmekte.
Mısır Sanatı hiç şüphe yok ki farklı din ve kültürlerden etkilenmiş ancak
orijinal kalmayı başarabilmişti. Burada Zaloscer’in şu sözlerine yer vermekte
fayda var. Kıpti sanatı varoluşu itibariyle aynı Firavun sanatı gibi bir Mısır
sanatıydı, Onu Firavun sanatından ayıran fark farklı bir sosyal kademe
tarafından üstlenilmesi idi. Firavun yahut Rahip sınıfı tarafından değil,
isimleri bilinmeyen belki de ilk kez dış baskılardan uzak olarak, bir program
ve stil isteyen siparişçilerden bağımsızca eser üreten Zanaatkarlar, çiftçiler
ve Fellahlar aracılığıyla ortaya çıktı bu sanat. [5] Politik
bir gücün yerine fakir, gösterişsiz sanat eserleri ortaya koyan yerel okullar
ortaya çıktı. Bu durum Kıpti sanatının Bizans saray sanatının coğrafi bir uzamı
olduğu iddiasını çürütmeye yetmektedir. Bu sanat Firavunlar döneminde olduğu
gibi sadece saraylara kısıtlı değil, sokaktaki basit insanlara da hitap
edebilecek düzeyde erişilebilirdi.
Kıpti sanatı
olarak tanımlanan eserler incelendiğinde birlikte ortaya çıkan ancak farklı bir
kültürden yahut inançtan devralınmış elemetlere rastlamak mümkündür. Buna örnek
olarak Leda ve Kuğu tasviri ile birlikte karşılaşılabilen melek tasvirleri
örnek verilebilir. Bu sanat eserlerini ortaya koyan ya da sipariş veren
insanlar Paganların sembolik dilinin normal insanlar için okunabilir mesajlar
içerdiğinin farkındaydılar. Bu durum Kıpti sanatının pagan elementleri uzun
süre kullanmasını açıklamaktadır. Bazı örneklerde pagan tanrılarının farklı ve
kötü durumlarda tasvir edildiği de söz konusudur. Kötü tasvir edilen tanrılar
bu sayede insanların zihinlerinde yavaş yavaş negatif bir hal almaya başladı,
ki amaçlanan da buydu. Farag’a göre iki farklı kültür arasında bir senkretizm
yaratmaya çalışan bu grubun dışında tamamiyle Helen düşmanı olan bir başka grup
bulunmaktaydı ve bu grup kendisini safi hristiyan içerikleri ile belli
etmekteydi.
Thelma bu
tartışmalar sürerken dikkatten kaçan bir başka konuya işaret etmektedir.
Biliminsanlarının iddialarını yaparken dayandıkları buluntular yanıltıcı
olabilmektedir. Kıpti sanatını ele alırken karşılaşılan en temel problem,
Mısır’da yapılan arkeolojik kazıların firavun dönemine ulaşmak amacıyla hızlı
bir şekilde bitirilmesi ve yetersiz bir biçimde belgelenmiş olmasıdır. Kıpti
sanatı adı altında müzelerde bulunan bazı eserlerin (heykeller vs.) nerede
bulundukları bilinmemektedir. Öte yandan kireç taşından yapılmış heykeller
bugün zaman şartlarına dayanamamış ve zarar görmüşlerdir. Erken dönemlerde
hakim olan Kıpti sanatının kötü olduğu inancına bağlı olarak bulunan kötü
(belki de zarar görmüş) buluntular Kıpti olarak nitelendi. Bu noktada yazılı
metinlerin önemini küçümsemek doğru olmaz. Bu metinler işletme ve burada
çalışan zanaatkarların gündelik hayatı hakkında da bilgi vermektedir. Dikkat
çekilmesi gereken noktalardan birisi de metinlerin Grekçe yazılmış olması ancak
zanaatkarların bu dili konuşamadığının belirtilmiş olmasıdır. Öte yandan fakir
Mısır halkının ihtişamlı mezar sahibi olmaları da beklenemezdi.[6] Kıptiler
firavun döneminde yaşayan insanlardan farklı olarak ucuz, yerel ve uygun
maddeleri kullanmak durumundaydılar. Zira halkın üretiminde olan sanat bir
kral, saray yahut firavun tarafından desteklenmemekteydi. Bu nedenle Kıpti
sanatı bir güç ve saray sanatı değil, Mısır halkının Yunanlılara karşı varlık
mücadelesi (Merkelbach) öte yandan da yeni bir sanat dilinin başlangıcıydı. Bu
sanat üretimi ve uygulanışı açısından bir halk sanatı niteliğine sahipti.
„Kıpti Sanatı“ bir
stil olarak anlaşılmak zorunda değildir. Kıpti sanatı daha ziyade çeşitli
inanışlara sahip insanların birlikte yaşadıkları ve halkın hiçbir politik ve
dini baskı altında kalmadan özgür bir biçimde kendisini ifade edebildiği bir
zamansal ve mekansal deviri ifade etmektedir.
Yazıya temel oluşturan makaleler
-Farag, F.
Rofail, Is There Any Justification for the Existence of Coptic Art? Two Recent
Critical Opinions, Kunst des OrientsXI, 1/2 (1976/77), 22-42
-Thomas,
Thelma K., Greeks or Copts? Documentary and Other Evidence for Artistic
Patronage during the Late Roman and Early Byzantine Periods at Herakleopolis
Magna and Oxyrhynchos, Egypt, in: J. H. Johnson (Hg.), Life in a Multi-Cultural
Society: Egypt from Cambyses to Constantine and beyond. SAOC 51 (Chicago 1992), 317-322
-Zaloscer, Hilde,
Die koptische Kunst -der heutige Stand ihrer Erforschung (Ein Problem der
Methodik), Enchoria21 (1994), 73-89
-Auth,
Susan, “Significance of Egyptian, Classical, and Christian themes in Coptic
Art”,in: M. Immerzeel, J.
van der Vliet,
Hgg., Coptic studies on
the threshold of
a new millennium. Proceedings
of the seventh
International congress of
Coptic studies, Leiden, 27
August-2 September 2000, Orientalia Lovaniensia Analecta; 133. Louvain (etc.): Peeters, 2004, 1141-1158
[1] Yunanca
aigyptos/aigyptioi, Arapçaya geçiş; qbt dolayısıyla kopt yada Kıpti. Adlandırma
Arapların bölgeyi ele geçirmesinden itibaren var.
[2] Farag
1976 23f.
[3]
Zaloscher 1994 75f.
[4] Farag
1976 24.
[5]
Zaloscher 1994 79.
[6] Thelma
1992 319.
Çok yararlı bir makale.Tebrikler.
YanıtlaSil