16 Mart 2019 Cumartesi

Kıpti Sanatı


Kıpti Sanatı
“Çokkültürlü bir Sanatsal Üretim Çağı“


„Kıpti sanatı“ kavramı etrafında dönen terminoloji tartışmaları Kıptoloji biliminin uzun yıllardır gündeminde kalan önemli konulardan birisi. Bilim dalının saygın isimlerinden Zaloscer konuyu ele aldığı kitap ve makalelerinde „kıpti“ kelimesinin doğrudan Mısırlı anlamına geldiğini ve bu tanımlamaya başka açıklamalar getirmenin yersiz olduğunu açıkça belirtir[1] Ancak kıpti kelimesi teolojik olarak ele alındığında monofizit bir kristoloji, dilbilimsel olarak ele alındığında ise antik Mısır dilinin geçirdiği son aşamayı ifade eden bir anlam kazanmaktadır. Günümüzdeyse kıpti denilince Mısır toplumunun yaklaşık %10luk bir kesimini oluşturan Mısırlı Ortodoks hristiyanlar akla gelmektedir. Kıpti sanatı denildiğinde buna bağlı olarak özellikle geç antik çağdan itibaren, halkın hristiyanlaşmasını takip eden dönemde Mısır coğrafyasında yaşayan Hristiyan konuları işleyen bir sanat düşünülmektedir. Nitekim 2. yüzyıldan itibaren bu coğrafyadan günümüze ulaşan kalıntılar incelendiğinde, bu buluntuların kıpti sanatı denince akıllara gelen hristiyan sanatını karşılamaktan ziyade, bunu aşan sınırları olduğu görülebilmektedir. Sanat tarihsel bir yaklaşımla bu kavram sadece geç roma dönemini değil, erken Bizans ve hatta İslam’ın yükselişi sonrası Mısır’da varlığını sürdüren bir sanat ve kültür dilini ifade etmektedir. Buna bağlı olarak dönem içerisinde ortaya konulan, özellikle Yunan tanrılarının tasvir edildiği herhangi bir pagan sanat eseri de kıpti sanatı kavramı içerisinde ele alınabilmektedir.
Klaus Wessel’in başında geldiği bir grup biliminsanı, Yunan-pagan kültürü ile kıpti-hristiyan kültürü arasında tanınabilir farklar olduğunu iddia etmektedir. Bu farklar sadece sanat tarihsel terminoloji ile sınırlı değil, kültürel, etnik, ikonografik ve stil olarak da kendilerini göstermektedirler. Klaus Wessel’in “coptic art” adlı eserini temel alarak yazdığı makalesinde Farag, Klaus Wessel’in yaklaşımlarının önyargılı olduğunu öne sürer.[2] Ona göre Wessel, Roma ve Yunan kültürünü temel alan, her türlü sanatsal üründe Yunan kökenleri gören kökleşmiş bir inanca bağlıdır. Bu inancı takip eden çoğu biliminsanı (Török, Zaloziecky) kıpti sanatını, antik dünya değerlerinin bozguna uğratıldığı kaba bir sanat üretimi olarak ele almaktadırlar. Bağlı oldukları roma merkezci inanış, bu biliminsanlarının kıpti sanatına özgün birçok özelliği görmezden gelmelerine sebep olmaktadır. Farag, kıpti sanatının, antik dünya sanatının özünü yok etmesi ve onu kötüleştirmesi düşüncesine tamamen karşı çıkarken, kıpti sanatının bunun aksine bir dönüşüm süreci olduğunu ileri sürer. Kıpti sanatının en az hristiyan unsurlardan olduğu kadar pagan dünyadan da beslendiğini tespit eden ilk bilimadamı ise Strzygowski’dir. Bir diğer araştırmacı Maria Cramer de konuya farklı bir yorum getirerek bu sanatı karışık bir tarz „Mischstil“ olarak değerlendirir.
Uzun yıllardır 4. yüzyıldan günümüze ulaşan bütün sanat eserlerinin kıpti ve dolayısıyla İskenderiye, yani anti Helenist bir ideoloji yansıttığı inancı Kıptolojide kabul gören varsayımlardan biriydi. Ancak bugün ulaşılan bilgi seviyesi ve ele geçen materyal ürünler gösteriyor ki, bu tip yorumlamalar buluntuları ele almaktan daha ziyade konsil sonuçları ve Hristiyanlığın Doğu Roma İmparatorluğu resmi dini haline gelmesi gibi tarihsel olayları temel almaktaydı. Dolayısıyla sanat tarihsel bir sınıflandırma yaparken sadece tarihsel verilere dayanarak bu çeşit hükümlere varmak doğru değildi. Geç antik çağ Mısır’ından herhangi bir buluntuyu ele geçiren birisi, bu dönem halkının ve dolayısıyla kültürünün de yekpare bir biçimde Hristiyanlardan oluşmadığını kolaylıkla anlayabilir. Tarihsel metodlarla yapılan sınıflandırmalar Kıpti sanatını 451 yılında monofizit Kıpti kilisesinin bağımsızlığını kazanması ve İslam’ın yükselişi arasında konumlandırılmaya çalışmıştır (Ebers). Bunun dışında, tarihsel yorumlamalarla yola çıkılarak Kıpti sanatının firavun dönemi sanatının yeniden canlanması (Badawy) yahut Bizans saray sanatının bölgesel bir ifade biçimi (Riegl und Wulff) olduğu yönünde çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. Zaloscer’e göre bütün bu bilim insanlarının unuttuğu gerçek Mısır’ın hiçbir zaman bütünüyle Helen etkisi altına girmediği ve Mısır halkının çokkültürlü ve çokdinli bir halk olduğu gerçeğidir.[3]
Mısıra sonradan yerleşen Yunanlıların burada izledikleri politika yerli Mısırlıların nefretini kazanmalarına sebep olmuştu. Elbette ki başkent İskenderiye’de Yunan değerler hakimdi, ancak Volbach’ın da ifade ettiği gibi İskenderiye’den uzaklaşıp ülkenin içlerine doğru seyahat eden herhangi birisi, Mısırlıların İskenderiye’de hakim olan kozmopolit başkent sanatını ve Yunanlıları esasen nasıl reddettiklerini görebilir. Kozmopolitik şehir sanatına yönelik bu red, kendisini bölgesel ve hatta geleneksel metodlarla uygulanan sanatta göstermekteydi. Geç antik çağ Mısır’ı homojen bir ülke olmaktan çok uzak, çeşitli kültür ve inançlara, dolayısıyla da çeşitli sanatsal üretimlere sahne olan bir yerdi.
 Geç antik çağ Mısır’ı ile meşgul olan biliminsanlarının kafasını karıştıran önemli konulardan birisi, sanat eserlerinde bulunan pagan içerik ve elementlerdi. Dionysos, Leda ve kuğu, Venüs ve deniz kabuğu tasvirleri, hristiyan inancıyla ortak paydaya sahip olmayan değerleri temsil eden imgelerdi. Bu duruma yönelik yapılan yorumlarda Mısırlıların Hristiyanlığı kabul ettikten sonra da hala eski dini değerlerden kopamadıkları öne sürülmüştür. Yani bu halk en azından beşinci yüzyıla kadar tümüyle hristiyanlaşmış değildir. Auth ve Morey tarafından savunulan bir başka iddia, Kıpti sanatının hristiyanlıktan beslendiği ölçüde batıl inançlardan da beslendiği düşüncesine yer verir. Bu durum da kendisini ikonografide gösterir hale gelmiştir. Auth buna örnek olarak Mısırlılar için hayati bir öneme sahip olan nil ve buna bağlı olan nil tanrısı kültünü örnek verir. Din değiştirildikten sonra dahi nil nehrine bağlı olarak gelişen bir çok inanç basitçe terk edilememişti. İkonografik olarak nil tanrısı artık farklı görünse de, ona bağlı olan kadim bölgesel inanç hristiyanlıkla bir alakası olmamasına rağmen varlığını sürdürmeye devam etmişti.
Bu tip yorumlamalar yapılırken gözden kaçırılmaması gereken bir diğer nokta Firavun dönemi ve Kıpti dönemi arasında oldukça etkili olan bir Helen unsuru olduğudur. Helen etkisinin Kıpti sanatının doğasını değiştirdiğini söylemek mümkün mü? İkonografik olarak bakıldığında Mısırlıların Helenlerden bir çok şeyi alıp, kültürlerine uygun hale getirdiklerini söylemek mümkün. Stryzgowski de Mısır’daki Helen sanatının varlığını kabul etmişti. Ancak bu dönemde ele geçen buluntular sadece yunan mitolojisi ile ilişkili tasvirlerin de ötesinden, hristiyan içerikli tasvirlere de yer vermekte. Geç antik dönemde işte bu iki farklı sanat biçimi, aynı anda varlığını sürdürmüştür, ki bu durum sonradan ele geçen buluntuların tam olarak hangi yıla ait olduğunu belirlemekte büyük bir sorun teşkil etmektedir. Bu problemi ele aldığı makalesinde Zaloscer sanat tarihsel değerlendirmeler yapılırken neden bütün dikkatin sadece tarihleme konusuna odaklandığı sorusunu yöneltir. Aynı anda varlığını sürdüren iki farklı sanat formu, onun düşüncesine göre ahenksiz, tutarsız (Uneinheitlichkeit) bir fenomendir. Buna bağlı olarak ortaya çıkan tarihleme zorluğu ile birlikte bu tutarsızlık, Kıpti sanatını, Kıpti sanatı yapan ana özellik değil midir? Du Bourguet de Kıpti sanatında varolan bu ahenksizliğin, sanatın karakterini oluşturduğu konusunda hemfikirdi.[4] Tutarsız, zira geç antik dönem Mısır’ı büyük bir politik güçten uzak ve çok çeşitli dinlere ev sahipliği yapan bir coğrafyaydı. Tarihlemesi zor, zira ortaya konulan sanat en eski sanatsal formlardan, eski Mısır sanatından esinlenmekte. Mısır Sanatı hiç şüphe yok ki farklı din ve kültürlerden etkilenmiş ancak orijinal kalmayı başarabilmişti. Burada Zaloscer’in şu sözlerine yer vermekte fayda var. Kıpti sanatı varoluşu itibariyle aynı Firavun sanatı gibi bir Mısır sanatıydı, Onu Firavun sanatından ayıran fark farklı bir sosyal kademe tarafından üstlenilmesi idi. Firavun yahut Rahip sınıfı tarafından değil, isimleri bilinmeyen belki de ilk kez dış baskılardan uzak olarak, bir program ve stil isteyen siparişçilerden bağımsızca eser üreten Zanaatkarlar, çiftçiler ve Fellahlar aracılığıyla ortaya çıktı bu sanat. [5] Politik bir gücün yerine fakir, gösterişsiz sanat eserleri ortaya koyan yerel okullar ortaya çıktı. Bu durum Kıpti sanatının Bizans saray sanatının coğrafi bir uzamı olduğu iddiasını çürütmeye yetmektedir. Bu sanat Firavunlar döneminde olduğu gibi sadece saraylara kısıtlı değil, sokaktaki basit insanlara da hitap edebilecek düzeyde erişilebilirdi.
Kıpti sanatı olarak tanımlanan eserler incelendiğinde birlikte ortaya çıkan ancak farklı bir kültürden yahut inançtan devralınmış elemetlere rastlamak mümkündür. Buna örnek olarak Leda ve Kuğu tasviri ile birlikte karşılaşılabilen melek tasvirleri örnek verilebilir. Bu sanat eserlerini ortaya koyan ya da sipariş veren insanlar Paganların sembolik dilinin normal insanlar için okunabilir mesajlar içerdiğinin farkındaydılar. Bu durum Kıpti sanatının pagan elementleri uzun süre kullanmasını açıklamaktadır. Bazı örneklerde pagan tanrılarının farklı ve kötü durumlarda tasvir edildiği de söz konusudur. Kötü tasvir edilen tanrılar bu sayede insanların zihinlerinde yavaş yavaş negatif bir hal almaya başladı, ki amaçlanan da buydu. Farag’a göre iki farklı kültür arasında bir senkretizm yaratmaya çalışan bu grubun dışında tamamiyle Helen düşmanı olan bir başka grup bulunmaktaydı ve bu grup kendisini safi hristiyan içerikleri ile belli etmekteydi.
Thelma bu tartışmalar sürerken dikkatten kaçan bir başka konuya işaret etmektedir. Biliminsanlarının iddialarını yaparken dayandıkları buluntular yanıltıcı olabilmektedir. Kıpti sanatını ele alırken karşılaşılan en temel problem, Mısır’da yapılan arkeolojik kazıların firavun dönemine ulaşmak amacıyla hızlı bir şekilde bitirilmesi ve yetersiz bir biçimde belgelenmiş olmasıdır. Kıpti sanatı adı altında müzelerde bulunan bazı eserlerin (heykeller vs.) nerede bulundukları bilinmemektedir. Öte yandan kireç taşından yapılmış heykeller bugün zaman şartlarına dayanamamış ve zarar görmüşlerdir. Erken dönemlerde hakim olan Kıpti sanatının kötü olduğu inancına bağlı olarak bulunan kötü (belki de zarar görmüş) buluntular Kıpti olarak nitelendi. Bu noktada yazılı metinlerin önemini küçümsemek doğru olmaz. Bu metinler işletme ve burada çalışan zanaatkarların gündelik hayatı hakkında da bilgi vermektedir. Dikkat çekilmesi gereken noktalardan birisi de metinlerin Grekçe yazılmış olması ancak zanaatkarların bu dili konuşamadığının belirtilmiş olmasıdır. Öte yandan fakir Mısır halkının ihtişamlı mezar sahibi olmaları da beklenemezdi.[6] Kıptiler firavun döneminde yaşayan insanlardan farklı olarak ucuz, yerel ve uygun maddeleri kullanmak durumundaydılar. Zira halkın üretiminde olan sanat bir kral, saray yahut firavun tarafından desteklenmemekteydi. Bu nedenle Kıpti sanatı bir güç ve saray sanatı değil, Mısır halkının Yunanlılara karşı varlık mücadelesi (Merkelbach) öte yandan da yeni bir sanat dilinin başlangıcıydı. Bu sanat üretimi ve uygulanışı açısından bir halk sanatı niteliğine sahipti.
„Kıpti Sanatı“ bir stil olarak anlaşılmak zorunda değildir. Kıpti sanatı daha ziyade çeşitli inanışlara sahip insanların birlikte yaşadıkları ve halkın hiçbir politik ve dini baskı altında kalmadan özgür bir biçimde kendisini ifade edebildiği bir zamansal ve mekansal deviri ifade etmektedir.
Yazıya temel oluşturan makaleler
-Farag, F. Rofail, Is There Any Justification for the Existence of Coptic Art? Two Recent Critical Opinions, Kunst des OrientsXI, 1/2 (1976/77), 22-42

-Thomas, Thelma K., Greeks or Copts? Documentary and Other Evidence for Artistic Patronage during the Late Roman and Early Byzantine Periods at Herakleopolis Magna and Oxyrhynchos, Egypt, in: J. H. Johnson (Hg.), Life in a Multi-Cultural Society: Egypt from Cambyses to Constantine and beyond. SAOC 51 (Chicago 1992), 317-322
-Zaloscer, Hilde, Die koptische Kunst -der heutige Stand ihrer Erforschung (Ein Problem der Methodik), Enchoria21 (1994), 73-89
-Auth, Susan, “Significance of Egyptian, Classical, and Christian themes in Coptic Art”,in: M.  Immerzeel,  J.  van  der  Vliet,  Hgg., Coptic  studies  on  the  threshold  of  a  new millennium.  Proceedings  of  the  seventh  International  congress  of  Coptic  studies, Leiden, 27 August-2 September 2000, Orientalia Lovaniensia Analecta; 133. Louvain (etc.): Peeters, 2004, 1141-1158




[1] Yunanca aigyptos/aigyptioi, Arapçaya geçiş; qbt dolayısıyla kopt yada Kıpti. Adlandırma Arapların bölgeyi ele geçirmesinden itibaren var.
[2] Farag 1976 23f.
[3] Zaloscher 1994 75f.
[4] Farag 1976 24.
[5] Zaloscher 1994 79.
[6] Thelma 1992 319.

1 yorum: