Hristiyanlık tarihinin en önemli ayinlerden birisi
olan, çeşitli isimlerle de bilinen Efkaristiya ayini, İsa’yı anmak için yapılan
temel ritüellerden biridir. İsa’nın çarmıha gerilmeden önce havarileriyle
birlikte gerçekleştirdiği Son Akşam
Yemeğinde şarabı ve ekmeği havarilerine dağıtarak, şarabın onun kanı,
ekmeğin de onun bedeni olduğunu ve onu anmak için şarabın ve ekmeğin
kullanılması gerektiğini söylemiştir. (Matta, 26; 26-28, Markos, 14; 22-24,
Luka 22; 17-20) Bu konu Hristiyan sanat
eserlerinde de yaygın bir biçimde işlenen bir konu olagelmiştir. İncil’de
aktarıldığına göre burada, İsa ve havariler kutsal kâse olarak da bilinen bir kadehten
şarap içmişlerdir.
Son Akşam Yemeği ritüeli kendisinden sonra
çeşitli inanışları da beraberinde getirmiştir. Bunlardan en ilginci belki de
İsa’nın Son Akşam Yemeğinde
kullandığı kadehin mucizevî güçleri olduğu üzerine anlatılan efsanelerdir. Bazı
çevrelerce bu kadehin kullanımının ölümsüzlük getireceği inancı vardır. Dolayısıyla
Hristiyan dünyasında kâseyi bulma yönünde güçlü bir tutku olduğundan söz etmek
yanlış olmasa gerektir. Hal böyle olunca, kutsal kâse olduğu iddia edilen birçok
kâse ortaya çıkmıştır. Bunlara örnek olarak Valensiya Santo Caliz Kadehi, Kudüs
Arculf Kadehi ve Cenova Sacro Catino Kadehi sayılabilir.
Kutsal Kâse üzerine yapılan tartışmalardan söz etmek
istediğimizde karşımıza aynı iddiaya maruz kalmış Antakya kadehi çıkmaktadır. Nesnenin
aslında ne olduğu bugün hâlâ tartışma konularından birisidir. Kutsal Kâse
iddiasıyla karşı karşıya olduğundan; bir kâse olabileceği, bu iddia göz ardı
edildiğinde; bir kadeh olabileceği, ayaklık kısmının daha sonradan ve ayrı
olarak yapıldığı anlaşıldığından; bir lamba olabileceği bile ileri
sürülmektedir.
Söz konusu nesne, 1910 yılında Arap işçilerin Asi
Nehri (Orontes) yakınında yaptığı bir kazıyla ortaya çıkmıştır. Kaper Koraon Definesi’nin Antakya’da
bulunan kısmına aittir ki bu nedenle Antakya Kadehi olarak adlandırılmaktadır. Antakya
gümüşlerinin yanı sıra bölgede Stuma, Riha ve Hama defineleri de bulunmakta ve
hepsi de dikkate değer gümüş buluntular barındırmaktadırlar. Adı geçen bölgede
bugün eski bir kilise mevcut değilse de bu definenin daha önce bölgede var olan
bir kiliseye (bir ihtimal Aziz Sergios Kilisesi) ait olduğu düşünülmektedir.
1910 yılında Antakya’da bulunduğunda Kouchakji
Kardeşler tarafından satın alınan kadeh, 1913 yılında Paris’te Léon Andre
tarafından restore edilmiş, en sonunda New York Metropolitian müzesine
satılmıştır. Bugün objeyi adı geçen müzenin “The Cloisters Collection”
bölümünde görebilmek mümkündür.
Antakya Kadehi üzerine yapılan tartışmaların çıkış
noktası konu hakkında ilk yayını yapan Gustavus Eisen ve onun yanlış
tarihlendirmesi ile başlar. Eisen, kadehin bir rölik olması gerektiğini ileri
sürmüş ve onu birebir Efkaristiya ayini ile ilişkilendirmiştir. Yayının hemen
ardından bu iddia farklı çevrelerden sert bir biçimde eleştirilmiştir.
19.7 cm uzunluğa sahip olan kadehin bulunduğu
zamanki oksitlenmeden kaynaklanan hasar görmüş dış kısmı dışında, ağız kısmı da
uğradığı baskıdan ötürü eğiktir. Buna rağmen yine de iyi korunmuş olduğu
söylenebilir. Dış kaplamasındaki altın yaldızlı yüzey tümüyle olmasa da bugün
hala fark edilebilmektedir. Kadeh temelde 3 ayrı bölümden oluşmaktadır.
Birincisi nispeten düz ve sade iç bölümdür, ikincisi yoğun süslemeli dış kısmı
ve üçüncüsü de ayaklık kısmıdır. Eisen’in iddiası da tam bu ayrım noktasında
devreye girmektedir. Eisen, kadehin iç kısmının dış kısmından daha eski
olduğunu, dış kesime sonradan eklenen süslemelerin, kadehin iç kısmının daha
önce geçirmiş olduğu bir olayın anısını taze tutmak için yaptırılan süsler
olduğunu ileri sürmektedir. Buna bağlı olarak da iç kısım ve dış kısmı yapan
sanatçıların aynı sanatçılar olmadığı, dıştaki nitelikli süslemeleri yapan
yetenekli sanatçının içteki ana kadehe dokunmamasını, nesnenin bir rölik olmasına
inandığından; sanatçının, bu hareketin Kutsal Eşyaya saygısızlık (Sacrilege)
olacağını düşüneceği fikriyle açıklamıştır.
Anlaşılacağı üzere Eisen’in iddiasında süslemelerin
ciddi bir önemi bulunuyor. Süslemeler İsa’nın iki ayrı figürü ve alışılmadık
bir biçimde on havarisini içermektedir. Kadehin bir yüzünde bulunan İsa figürü
sakalsız ve nispeten genç tasvir edilmiştir. Elleri dua eder gibi açılmış ve sol
elinde açık bir parşömen taşımaktadır. Diğer tarafta bulunan İsa figüründe de
aynı duruşu görmek mümkündür. Kadeh kuzu, balık ve somun ekmek gibi hristiyan
ikonografisini yansıtan çeşitli öğelerle de süslenmiştir. Her iki İsa figürü de
üzüm asmalarıyla birlikte çevrelenen, ellerinde sarılı parşömen bulunan beşer
havari tarafından kuşatılmaktadırlar. Kadeh üzerinde tasvir edilen İsa ve
havari figürlerinin hepsi oturur vaziyettedir. Bunların dışında üzüm asmaları,
kartal, kuzu, salyangoz, çekirge, kelebek, tavşan gibi figürler de fark
edilebilmektedir.
Resim 1: Antakya Kadehi
Eisen’in yanlış tarihlemesi dolayısıyla Kadeh
üzerinde bulunan İsa Peygamber ve Havari figürlerinin Hristiyan sanatında
görülen ilk portre çalışmaları oldukları düşünülmüştür. Tüm bunların dışında
bazı sanat tarihçileri Eisen’in, iddiasını ortaya koyarken aslında kadehin
tarihinin daha geç olduğunun farkında olduğunu ileri sürerek onu sahtekârlıkla
suçlamışlardır. Zira kadeh üzerine yapılacak olan bir kutsal kâse ithamı,
şüphesiz kadehin değerine değer katacak ve onu satmak isteyen Kouchakji
kardeşlere de para kazandıracaktır. Nitekim bu çerçevede değerlendirildiğinde Eisen’in
ilk yayınlarının Kouchakji kardeşlerin şirketi olan “Kouchakji frères” ve Fahim
Kouchakji tarafından yapıldığı görülür. Yani bir anlamda Kouchakji kardeşler
Eisen’in yayınlarını desteklemişler, nitekim Antakya Kadehinin satılmasıyla da
ciddi bir gelir sahibi olmuşlardır.
İsa’nın duruşu ve havarilerin konumlandırılması
üzerine çok sayıda iddia ortaya atılmış, çeşitli yorumlamalar yapılmıştır. Sahne
İsa’yı çevreleyen havariler ile birlikte bütünüyle değerlendirildiğinde Son Akşam Yemeği değerlendirilmesi
yapılmaktadır, ancak bağımsız bir figür olarak İsa figürünü değerlendirmeye
kalktığımızda ilginç bir sonuçla karşılaşırız. Bu noktada erken Hristiyan
sanatında sıkça gördüğümüz bazı sahneleri hatırlamakta ve kıyas yapmakta fayda
var. İsa’nın her zaman merkez figür olarak karşımıza çıktığı bu örnekler erken
Hristiyan sanatında daha çok lahitlerde karşımıza çıkmaktadır. Bunlar bilinen Latince
adlandırmalarıyla “traditio legis” ve
“dominus legem dat” sahneleridir. Bu
iki sahne arasındaki temel fark traditio
legis sahnesinde İsa’nın oturur vaziyette yasayı teslim edişi, dominus legem dat sahnesinde ise ayakta,
yasayı duyurur biçimde tasvir edilmiş olmasıdır denebilir. Özetle, tradito legis kanunun teslim edilmesi, dominus legem dat ise kanunun
duyurulması şeklinde ifade edilebilir. İsa’nın sağ eli yasayı açıklarcasına
havada iken, sol eli bu yasanın, kanunun temsili olan bir parşömeni Havari
Petrus yahut Pavlus’a açıklarken tasvir edilmektedir.
Yukarıda tanımlamaları verilen İsa sahnelerinin
aksine kadeh üzerinde tasvir edilen her iki İsa figürünün sol elinde parşömen
bulunurken, sağ eli havada tasvir edilmiştir. Gerçi kadehin bir tarafında
bulunan İsa figürünün sol eli maalesef kırılmış olsa da, eğer kırılmamış
olsaydı, bu kısımda da İsa’nın bir parşömen tutacağı düşünülmektedir. Bu
durumda sahnedeki İsa figürünün traditio
legis yahut dominus legem dat olarak
tanımlanması mümkün gözükmemektedir. Antakya Kadehi üzerindeki İsa figürünün
adeta yukarıda tanımları verilen sahnelerin bir sentezi olacak biçimde işlenmiş
olduğunu söylemek doğru olacaktır.
Roma’da bulunan erken Hristiyan Kilisesi Santa
Pudenziana’nın 4. Yüzyıla ait apsis mozaiğinde, kadehteki İsa tasvirine yakınlık
gösteren bir sahne bulunmaktadır. Elbette Santa Pudenziana’nın mozaiğinde ek
olarak mevcut Kudüs silüeti ve Evangelist sembolleri bulunmaktadır ki bu durum
onu artık başka bir sahne haline getirmektedir ancak biraz önceki sahnelerde
yaptığımız gibi, sahne üzerinden değerlendirme yapmaktan ziyade, İsa figürü
üzerinden gidilen bir karşılaştırma İsa’nın figürsel gelişimi açısından yararlı
bilgiler verecektir.
Resim 2: Santa Pudenziana Apsis Mozaiği İsa
Detayı ile Kadeh üzerindeki İsa figürü karşılaştırma
Resim 2’de görebileceğiniz üzere her iki figürün sol
elinde bir metin, bir bildiri yahut bir duyuru (Yasa) vardır. İsa’nın sağ eli
her iki figürde de havaya kalkmış biçimdedir. Yine her iki figürün baş hizası
arkasında hale bulunur ki bu İsa figürlerinde alışık olduğumuz durumlardan
biridir. Öte yandan her iki figürün de yüksekçe bir yerde, -gerçi bu Santa
Pudenziana mozaiğinde daha açık ve net belli oluyor olsa da- bir tahtta
oturduğu söylenebilir. Keza bunu kadeh üzerindeki figürde ayaklık kısmından
anlamak mümkün gözükmektedir. Resim 2’de her ne kadar zor tanınıyor olsa da her
iki figüründe sol alt kısmına baktığınızda İsa’ya doğru uzanan bir el görmek
mümkündür. Bu el her iki tasvirde de Havari Petrus’a aittir. Kadeh üzerindeki
bu İsa figürü ve sahne için İsa’nın Öğretmen rolünde tasvir edilmiş olduğu
yönünde yorumlar da getirilmiştir.
Kadeh hakkında yapılan bir diğer iddia ise bir türlü
anlam verilemeyen Kadeh üzerinde neden on iki değil de on Havari bulunduğu ile
ilgilidir. Buna göre İsa’yı çevreleyen bu on figür havari değil, bilakis klasik
çağa ait pagan filozofları (Sokrates ve Diogenes gibi) ya da eski ahitten
peygamberleri yansıtmaktadır. Yapılan tarihlendirmeler de göz önüne alındığında
kadehin, henüz yeni geride kalmış olan pagan döneminden etkiler taşıması
olağandır. Yine de şimdiye değin kadeh üzerinde bulunan havari figürlerinin
sayısının neden on iki değil de on olduğu yönünde inandırıcı bir argüman
sunulamamıştır.
Eisen’in tarihlemesini reddeden bilim adamlarının
çoğu Antakya kadehi’ni yaklaşık 6.
yy. tarihlemiştir. Yukarıda bahsi geçen Santa Pudenziana Apsis Mozaiği de 4.
Yüzyıla tarihlenmişti. Ancak hem doğu hem de batıda, birbirlerinden böylesine
uzak olmalarına rağmen İsa figüründe karşılaşılan benzerlik dikkat çekicidir.
İsa figürü özelinde kendini gösteren bu benzerlik; belki de dönemde mevcut olan
İsa algısı, düşüncesi ve imgesinin hem doğuda hem de batıda birbirinden fazla
uzak olmadığını gözler önüne sermektedir.
Bu algının değerlendirilmesi açısından göze çarpan
bir başka örnek, yine Hristiyanlığın Roma’daki başlangıç döneminden kalan
önemli bir eser olan Junius Bassus
lahiti ve lahitin üzerinde bulunan İsa figürüdür. Lahitte İsa, Antakya Kadehinde olduğu gibi yine
öğretmen olarak, sağında ve solunda bulunan Havari Petrus ve Pavlus ile
birlikte tasvir edilmiştir. Ancak lahitte alışık olmadığımız durum İsa figürünün
bir hayli genç tasvir edilmiş olmasıdır. Antakya Kadehi üzerinde bulunan iki
İsa figüründen birisi de aynı buradaki gibi oldukça genç tasvir edilmiştir. Junius Bassus lahitindeki genç İsa
figürü yorumlanırken, lahitin çok erken bir tarihe ait olması dolayısıyla,
durum; İsa’nın tasvir edilmesine ilişkin kalıpların henüz yerleşmediği
gerekçesiyle açıklanmaya çalışılmıştır. Bu çerçeveden bakıldığında 6. yüzyıla tarihlenen
ve karşılaştırdığımız Roma örneklerine kıyasen bir hayli doğuda bulunan Antakya
Kadehi, dönem içerisinde Hristiyan dünyasında İsa’ya yönelik bir “genç
öğretmen” düşüncesinin somut bir belgesi olmaktadır.
Kadehin kutsal kâse olamayacağı bilimsel olarak
kanıtlanmış olsa da bu iddia ile tanındığından adı kutsal kâse ile ilişkili
kalmış ve ün kazanmıştır. Kazandığı ünü doğru ifade edebilmek için şunları dile
getirmekte fayda var. Antakya Kadehi 1952 yılında Kanadalı tarih romanı yazarı
Thomas B. Costain’ın New York Times best seller listesine giren romanına konu
olmuştur. (bkz; Thomas B. Costain, The Silver Chalice, Doubleday & Company,
1952) Kitabın yayınlanmasından 2 yıl sonra roman, aynı adla Victor Saville
yönetmenliğinde Warner Bros tarafından bir filme uyarlanmıştır.
Son olarak kadeh hakkında ilgi çekici bir iddia Marlia
Mundell Mango tarafından gelmiştir. Mango kadehi ayaklı bir şamdan/lamba olarak
kullanılan liturjik bir eşya olarak tanımlanmıştır. Kadehin lamba olarak
tanımlanması halinde mevzu bahis İsa figürü akla Yeni Ahit’ten Yuhanna 8-12
“Ben dünyanın ışığıyım.” sözlerini getirmektedir.
Resim 3:Bir lamba olarak Lycurgus
Kupası
Mango’nun iddiasını anlaşılır yapmak adına
kadeh-lamba bağlamında bir başka örnek 4. yüzyıla tarihlenen meşhur Lycurgus Kupası olarak verilebilir. Ancak
peşin olarak belirtmekte fayda var ki bu yalnız formsal bir benzetmeyi
içermektedir zira Lycurgus Kupası
camdan yapılmış iken Antakya Kadehi gümüşten yapılmış metaldir. Bu
hatırlatmanın yapılmasındaki birinci sebep Lycurgus
Kupası lamba olarak kullanıldığında ışığı yüzeyinden geçirecek saydamlığa
sahip olmasıdır. Antakya Kadehi gerek
asılı bir lamba gerekse ayaklı bir şamdan olarak düşünüldüğünde ışık problemi
çözülmemektedir. Gerçi Mango’nun iddiası kadehin süslemelerine dayanarak onun
liturjik bir nesne olduğu yönündedir. Bu açıdan bakıldığında içine mum
doldurularak kullanılmış olabileceği de iddia edilebilir. Ancak Mango da bu
konuda çekimser kalmayı yeğlemiştir.
Şüphesiz aynı iddiaya maruz kalan diğer kadehler gibi
Antakya kadehi de “kutsal kâse” değildir. Sonuç olarak onu özel kılan ve bu
tarz tartışmalara dâhil eden çağına göre üstün bir yetenekle üzerine işlenmiş
olan süslemeleridir. Henüz aydınlatılamamış olan alışılmadık havari sayısı ve
burada kabaca ele alınan doğu ve batı perspektifinde İsa figürünün benzerliği,
belki de dönemin doğu Hristiyan toplumunun somut kültürde daha önce farkına
varılmamış olan izlerini bizlere iletmektedir.
Temel Kaynakça
EİSEN, Gustavus A., The great
chalice of Antioch, New York, Fahim Kouchakji, 1933.
MANGO, Marlia Mundell, Silver
from early Byzantium: The Kaper Koraon and related treasures, Trustees of the
Walters Art Gallery, 1986.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder